Arabic

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ، - يَعْنِي الدَّرَاوَرْدِيَّ ح وَحَدَّثَنِي إِسْحَاقُ بْنُ مُوسَى الأَنْصَارِيُّ، حَدَّثَنَا مَعْنٌ، حَدَّثَنَا مَالِكٌ، جَمِيعًا عَنِ الْعَلاَءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَرَجَ إِلَى الْمَقْبُرَةِ فَقَالَ ‏"‏ السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لاَحِقُونَ ‏"‏ ‏.‏ بِمِثْلِ حَدِيثِ إِسْمَاعِيلَ بْنِ جَعْفَرٍ غَيْرَ أَنَّ حَدِيثَ مَالِكٍ ‏"‏ فَلَيُذَادَنَّ رِجَالٌ عَنْ حَوْضِي ‏"‏ ‏.‏
حدثنا قتيبة بن سعيد، حدثنا عبد العزيز، - يعني الدراوردي ح وحدثني اسحاق بن موسى الانصاري، حدثنا معن، حدثنا مالك، جميعا عن العلاء بن عبد الرحمن، عن ابيه، عن ابي هريرة، ان رسول الله صلى الله عليه وسلم خرج الى المقبرة فقال " السلام عليكم دار قوم مومنين وانا ان شاء الله بكم لاحقون " . بمثل حديث اسماعيل بن جعفر غير ان حديث مالك " فليذادن رجال عن حوضي

Bengali

কুতাইবাহ ইবনু সাঈদ (রহঃ) .... ইসহাক ইবনু মূসা আল আনসারী (রহঃ) ..... আবূ হুরাইরাহ (রাযিঃ) থেকে বর্ণিত। একবার রাসূলুল্লাহ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম কবরস্থানে গেলেন ও বললেন, মু'মিনদের বাসস্থানে (কবরস্থানে) তোমাদের উপর শান্তি বর্ষিত হোক। আর আমরা ইনশাআল্লাহ তোমাদের সাথে এসে শামিল হব। অবশিষ্টাংশ ইসমাঈল ইবনু জাফার এর বর্ণিত (পূর্বের) হাদীসের অনুরূপ। তবে মালিক এর হাদীসের এতটুকু বেশি আছে, অবশ্যই কিছু লোককে এ হাওয থেকে তাড়িয়ে দেয়া হবে। (ইসলামিক ফাউন্ডেশনঃ ৪৭৬, ইসলামিক সেন্টারঃ)

English

Abu Huraira reported:The Messenger of Allah (may peace The upon him) went out to the graveyard and said: Peace be upon you, the abode of the believing people. and If Allah so wills we shall join you.... (and so on and so forth) like the hadith narrated by Isma'il b. Ja'far except the words of Malik: Then some persons would be driven away from my Cistern

French

Indonesian

Russian

(…) Сообщается со слов Абу Хурайры, что (однажды) Посланник Аллаха ﷺ пришёл на кладбище и сказал: «Мир вам, о (пребывающие) в обители верующих! Поистине, если будет угодно Аллаху, мы присоединимся к вам /Ас-саляму ‘аляй-кум, дара каумин муъминина, ва инна ин шаъа-Ллаху би-кум ляхыкуна/». Далее подобно предыдущему хадису, но с небольшими изменениями

Tamil

Turkish

Bize Kuteybetü'bnü Said rivayet etti (Dediki): Bize Abdülaziz yanî Deraverdi rivayet etti H. Bana İshak b. Musa el-Ensari de rivayet etti. (Dediki) : Bize Ma'n rivayet etti. (Dediki) ; Bize Malik rivayet etti. Bunlar hep birden Ala' b. Abdirrahman'dan, o da babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etmişler ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana çıktı. "Ey müminler topluluğunun yurdu, es-selamu aleykum inşallah biz de size katı/acağız" buyurdu ve (bir önceki) İsmail b. Cafer'in hadisi ile aynen rivayet etti. Ancak Malik'in (bu) rivayetinde: ':Andolsun birtakım kimseler benim havuzumdcin uzaklaştınlacaklardır" denilmektedir. Diğer tahric: Ebu Davud, 3237; Nesai, 150; Tuhfetu'I-Eşraf, 14086 DAVUDOĞLU ŞERHİ AŞAĞIDA NEVEVİ ŞERHİ: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana geldi. .. " (Kabristan anlamındaki) el-makbura aynı zamanda el-makbere ve el-makbire diye de telaffuz edilmekle birlikte sonuncusu az kullanılır. "Bir kavmin yurdu" anlamındaki hitap, bazı açıklamalara göre o yurtta bulunan topluluk (3/137) ya da o yurtta yaşayanlar demek olur. Bir diğer açıklamaya göre konaklanılan yer manasına da gelir. "Muhakkak inşallah biz de size kavuşacağız. " Ölümde şüphe olmamakla birlikte Allah Resulü istisnada bulunmuştur (inşallah demiştir). İlim adamlarının bu hususta çeşitli açıklamaları vardır. Bunların en güçlü olanlarına göre bumin şüphe anlamında kullanılmadığıdır ama Allah Resulü bunu teberrüken ve yüce Allah'ın: "Hiçbir şey hakkında sakın: Ben bunu mutlaka yarın yapacağım deme. Allah dilemiş ola {inşallah} demedikçe" (Kehf, 18/23-24) şeklindeki yüce Allah'ın emri ni yerine getirmek için böyle söylemiştir. İkinci görüşü Hattabi ve başkalarının naklettiğine göre bu, konuşan bir kimsenin konuşmasına güzellik katmak için alışageldiği bir ade~dir. Üçüncü açıklamaya göre burada istisna (inşallah demek) bu yerde onlara kavuşmak hakkındadır. Anlamının Allah dileyeceği zaman şeklinde olduğu da söylenmiştir, oldukça zayıf daha başka açıklamalar da yapılmışbr. Zayıf oldukları ve onlara ihtiyaç bulunmadığı için onları almadım. Bir diğer zayıf görüş de şudur: Buradaki istisna munkab olup, iman ile birlikte dönüşe aittir. Onunla birlikte gerçek müminler de vardı, münafık oldukları sanılan başka kimseler de vardı. Dolayısıyla istisna onlar hakkındadır şeklindeki görüş de böyledir. Bu iki görüş her ne kadar meşhur ise de bunların açıkça hatalı oldukları da görülmektedir. Allah en iyi bilendir. "Kardeşlerimi görmeyi çok arzu ederdim ... " İlim adamları der ki: Bu hadisten temennide bulunmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle de hayırlı şeyler, fazilet sahibi ve salih kimselerle kavuşmak hususlarında bu böyledir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "kardeşlerimizi görmüş olmayı arzu ederdim" sözünden maksat da, onları dünya hayatında görseydik demektir. Kadı İyaz da şöyle demektedir: Maksat ölümden sonra onlara kavuşmayı temenni etmektir. İmam el-Baci der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Hayır siz ashabımsınız" buyruğu, onların kardeşliklerini reddetmek anlamında değildir; ama ashabı olduğunu belirterek onların sahip oldukları yüksek mertebeyi sözkonusu etmektedir. Onlar hem kardeş, hem ashab idiler. Henüz gelmemiş olanlar ise kardeştiler, ashab değildirler. Nitekim yüce Allah: "Müminler ancak kardeştir." (Hucurat, 49/10) buyurmaktadır. Kadı İyaz der ki: Ebu Ömer b. Abdilberr bu hadis ve buna benzer ahir zamanda geleceklerin fazileti ile ilgili hadisler hakkında şu kanaattedir: Ashabtan sonra genelolarak sahabiler arasında bulunan kişilerden daha faziletli kimseler gelebilir. Allah Resulünün: "Sizin en hayırlılarımz benim çağdaşlarımdır" buyruğu da özel anlamlı olup, insanların en hayırlıları benim çağdaşlarımdır yani ilk Muhacir'lerle Ensar ve onların yolunu izleyenlerdir. İşte bunlar ümmetin en faziletlileri olup, hadis-i şerifte kastedilenlerdir. Onun zamanında birtakım (yanlışlık ve kötülükleri) karıştırmış olanlara gelince (3/138) onu görmüş yahut ona sahabilik etmiş olsa dahi ya da onun güzel bir geçmişi ve dinde herhangi bir etkisi yoksa birinci asırdan sonraki diğer asırlarda rivayetlerin delalet ettiği üzere onlardan daha faziletli kimseler gelebilir. Kadı İyaz'ın dediğine göre buyrukların anlamı üzerinde açıklamalarda bulunan meani bilginlerinden daha başkaları da bu kanaati benimsemiştir. Onun dediğine göre ilim adamlarının büyük çoğunluğu ise bundan farklı kanaattedir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e sahabilik edip, ömründe onu bir defa görerek sahabilik meziyetini elde eden bir kimse daha sonra gelecek herkesten daha faziletlidir. Sahabe olmak faziletine hiçbir amel denk değildir. Bunlar derler ki: Bu ise Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir. Bunlar görüşlerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sizden biriniz Uhud kadar altın infak ederse onlardan birisinin bir avuç infakına hatta onun yarısına ulaşmaz" hadisini delil göstermişlerdir. Kadı İyaz'ın açıklamaları bunlardır. Allah en iyi bilendir. "Bir adamın simsiyah atlar arasında ... " Hadiste geçen "ed-duhm" kelimesi "edhem"in çoğulu olup, siyah demektir. "Duhme" de siyahlık anlamındadır. "el-Buhm" lafzı da yine siyah demektir. Bunun siyah beyaz yahut kırmızı bile olsa başka rengin karışmadığı halis herhangi bir renk anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu İbnu's-Sikklt, Ebu Hatim es-Sicistani ve başkalarının da görüşüdür. "Ben Havza onlardan önce varmış olacağım" buyruğu ile ilgili olarak Herevi ve başkaları şöyle demektedir: Ben Havza onlardan önce gitmiş olacağım çünkü "faraf' lafzı onlar için suyu hazırlayıp, kova ve ipleri tedarik etmek üzere onlardan önce giden kimseye denilir. Bu hadiste -yüce Allah'ın şerefini arttırmasını dilediğimiz- bu ümmete pek büyük bir müjde vardır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den önce Havzın başına varacak kimselere ne mutlu! "Onlara: Gelin diye sesleneceğim." Dilbilginleri (gelin) anlamındaki "helumme" lafzının iki ayrı söyleyişi olduğunu, bunların en fasihinin ise tekil, ikil, dişil ve çoğul için hep aynı şekilde kullanılacağıdır. Yüce Allah'ın: "Haydi şahitlerinizi getirin" (En'am, 6/150) buyruğu ile: "Kardeşlerine: Yanımıza gelin diyenleri. .. " (Ahzab, 33118) buyruğunda bu şekilde kullanılmıştır. İkinci söyleyiş ise şahısa göre değişik kipierde çekiminin yapılması şeklidir. İbnu's-Sikkit ve başkaları da bizim az önce belirttiğimiz gibi birincisi daha fasihtir demişlerdir. "Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar" derim. Rivayetlerde bu şekilde "suhkan, suhkan: uzak olsunlar, uzak olsunlar" tekrar edilmiştir. (3/139) Bu lafız "suhkan" ve "suhukan" şeklinde okunmuştur. Yedi kıraatte her iki şekil ile de okunmuştur, Kisai ötreli diğerleri ise sakin okumuşlardır. DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Terkibindeki (dar) kelimesi ihtisas üzre mansubtur. Münada olmasıda muhtemeldir. Fakat ihtisas olması daha zahirdir. Üst taraftaki zamirden bedel olmak üzere mecrur okunmasıda caizdir. Münada veya bedel yapılırsa bu kelimeden murad cemaat yahut o diyarda bulunanlar olur. Ölümün geleceğinde asla şüphe olmadığı halde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «İnşallah biz de size katılacağız.» buyurmasını ulema muhtelif suretlerde te'vil etmişlerdir. Bu hususta söylenenlerin en güzeli şudur: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) inşallah diyerek yaptığı bu istisna ile şekk kasdetmemiş bununla teberrüken «Hiç bir şey için, ben bunu mutIaka yarın yaparım, deme. Ancak, inşallah yaparım, de.» ayet-i kerimesine imtisal için söylemiştir. Hattabi ile başkalarının rivayetine göre; söz arasında, sözü güzelleştirmek için inşallah demek Arapların adetidir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de o adeta uyarak böyle demiştir. Bazıları: «Buradaki inşaallah kelimesi ile yapılan istisna bu yerde yani bu kabristanda size katılırız, bizde buraya defnolunuruz demektir» mutelaasmda bulunmuş bir takınılarıda: «İnşaallahın manası Allah dilediği vakit demektir.» Kanaatini ileri sürmüşlerdir. Daha başka te'viller de vardır. Fakat bunların hepsi zayıftır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) «Din kardeşlerimizi görmüş olmayı çok arzu ederdim.» buyurmakla ileride gelecek olan mu'minleri dünya hayatında görmeyi arzu ettiğini bildirmiştir. Kaadî Iyaz'ın beyanına göre; bazıları bu temenniden murad onları öldükten son­ra görmek istemesidir, demişlerdir. İmam Baki diyor ki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in yanındakilere: «Siz benîm ashabımsınız.» buyurması onların kardeşliğini nefiy değildir. Lakin sohbet sebebiyle hasıl olan üstün mertebelerini zikretmiştir. Yani bunlar sahabe olan din kardeşleri ileride gelecek olanlarda sahabe olmak saadetine eremeyen din kardeşleridir» demek istemiştir. Nitekim Teala hazretleride: «Mu'minler ancak birbirlerinin kardeşleridir.» buyurmuştur. İbni AbdilBer Bu ve emsali hadislerle istidlal ederek ahir zamanda gelecek bazı müslümanların üstünlüğüne hatta bir takımlarının bazı sahabeden bile efdal olabileceğine kail olmuştur. Ona göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Sizin en hayırlınız benim devrimde yaşayanlarınızdır.» Hadis-i şerifi: «İnsanların en hayırlısı sabikun-u evvelun yani ilk müslüman olan muhacirlerle ensar ve onların yolunu tutanlardır.» manasına gelir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devrinde yaşayıpta hatalı işler yapanlar yahut din hususunda hiç bir varlık göstermiyenler Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i görmüş olsalar bile onlardan sonra gelen mu'minler içinde böylelerden daha faziletlisi bulunabilir. Nitekim eserlerde buna delalet etmektedir. Kaadî Iyaz kelam ulemasından bazılarının da buna kail olduğunu söyledikten sonra sözüne şöyle devam ediyor: «Ulemanın ekserisi bunun hilafına kail olmuş ve: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i ömründe bir defa görerek sahabilik meziyetine nail olanlar o devirden sonra gelenlerin hepsinden efdaldırlar. Zira sahabilik faziletine muadil olacak hiç bir amel yoktur: Bu Allah'ın bir fadl-u keremidir. Onu ancak dilediklerine ihsan eder» demişlerdir. Bu zevat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın infak efse yine ashab derecesine varamadığı gibi, onların yarısı kadar da olamaz.» hadis-i şerifi ile istidlal etmişlerdir» diyor. Dühm: Edhemin cem'idir. Edhem karayağiz demektir. Buhm: İse bazılarına göre siyah demektir. Bir takımları düz renk yani içine başka renk karışmıyan manasınadır. Siyah beyaz ve kırmızı da olabilir demişlerdir. Helümme: Kelimesi beri gelin manasınadır. Erkek kadın münferid veya cemaat hakkında hep aynı şekilde kullanılır. Bazılarına göre tesniyesi ve cem'ı yapıldığı gibi kadın hakkında da kadına mahsus zamirlerle kullanılır. Fakat birinci şekli daha fasihtir. Suhkan: Uzak olsun manasınadır. Hadis-i Şerif bilhassa hayırlı işleri temenninin ehl-i salah ulema ve fudalayı görmek istemenin ve kabir ziyaretinin caiz olduğuna delildir. Yine bu hadis bu ümmet için pek büyük bir müjdeyi tazammün etmektedir. Ne mutlu Havz-ı kevserden içmek seadetine erenlere

Urdu

(اسماعیل کے بجائے ) عبدالعزیز دراوردی اور مالک نے علاء سے ، انہوں نے اپنےوالد عبد الرحمن سے اور انہوں نے حضرت ابو ہریرہ ‌رضی ‌اللہ ‌عنہ ‌ ‌ سے روایت کی کہ رسول اللہ ﷺ قبرستان کی طرف تشریف لے گئے اور فرمایا : ’’اے ایمان والی قوم کے دیار! تم سب پر سلامتی ہو ، ہم بھی اگر اللہ نےچاہا تو تمہارے ساتھ ملنے والے ہیں ۔ ‘ ‘ اس کے بعد اسماعیل بن جعفر کی روایت کی طرح ہے ۔ ہاں مالک کی روایت میں یہ الفاظ ہیں : ’’ تو کچھ لوگوں کو میرے حوض سے ہٹایا جائے گا ۔ ‘ ‘ ( الا ، یعنی خبردار کے بجائے ف ، یعنی ’تو ‘ کا لفظ ہے ۔)