Arabic
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا هِشَامٌ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ عُرْوَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ كَانَ الْحَبَشُ يَلْعَبُونَ بِحِرَابِهِمْ، فَسَتَرَنِي رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا أَنْظُرُ، فَمَا زِلْتُ أَنْظُرُ حَتَّى كُنْتُ أَنَا أَنْصَرِفُ فَاقْدُرُوا قَدْرَ الْجَارِيَةِ الْحَدِيثَةِ السِّنِّ تَسْمَعُ اللَّهْوَ.
حدثنا عبد الله بن محمد، حدثنا هشام، اخبرنا معمر، عن الزهري، عن عروة، عن عايشة، قالت كان الحبش يلعبون بحرابهم، فسترني رسول الله صلى الله عليه وسلم وانا انظر، فما زلت انظر حتى كنت انا انصرف فاقدروا قدر الجارية الحديثة السن تسمع اللهو
Bengali
‘উরওয়াহ, ‘আয়িশাহ (রাঃ) হতে বর্ণনা করেন যে, একদিন হাবশীরা তাদের বর্শা নিয়ে খেলা করছিল। রাসূলুল্লাহ্ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম আমাকে নিয়ে পর্দা করে তার পেছনে দাঁড় করিয়ে ছিলেন এবং আমি সেই খেলা দেখছিলাম। যতক্ষণ আমার ভাল লাগছিল ততক্ষণ আমি দেখছিলাম। এরপর আমি স্বেচ্ছায় সে স্থান ত্যাগ করলাম। সুতরাং তোমরা অনুমান করতে পার কোন্ বয়সের মেয়েরা আমোদ-প্রমোদ পছন্দ করে। [৪৫৪] (আধুনিক প্রকাশনী- ৪৮০৮, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
English
Narrated 'Urwa:Aisha said, "While the Ethiopians were playing with their small spears, Allah's Messenger (ﷺ) screened me behind him and I watched (that display) and kept on watching till I left on my own." So you may estimate of what age a little girl may listen to amusement
Indonesian
Telah menceritakan kepada kami [Abdullah bin Muhammad] Telah menceritakan kepada kami [Hisyam] Telah mengabarkan kepada kami [Ma'mar] dari [Az Zuhri] dari [Urwah] dari [Aisyah] ia berkta; Suatu ketika, orang-orang Habasyah sedang bermain-main dengan peralatan perang mereka, lalu Rasulullah shallallahu 'alaihi wasallam pun menutupiku, sementara aku menonton mereka. Begitulah seterusnya hingga aku sendirilah yang bosan dan beranjak sendiri. Karena itu, jadilah kalian seperti anak kecil yang suka bergurau
Russian
Сообщается, что ‘Аиша сказала: «Когда эфиопы играли со своими копьями, Посланник Аллаха ﷺ закрыл меня собой, а я смотрела (на них). И я продолжала смотреть на них пока (мне не наскучило, и) я ушла. Поэтому считайтесь с молодыми девочками, которые любят играться»
Tamil
ஆயிஷா (ரலி) அவர்கள் கூறியதாவது: அபிசீனியர்கள் தம் ஈட்டிகளால் (வீர விளையாட்டு) விளையாடிக்கொண்டி ருந்தனர். அல்லாஹ்வின் தூதர் (ஸல்) அவர்கள் என்னை மறைத்தபடி (வீட்டு வாசலில் நின்றுகொண்டு) இருக்க, நான் (அவர்களின் விளையாட்டைப்) பார்த்துக் கொண்டிருந்தேன். நானாக (ரசித்து முடித்து, சலிப்புற்று) திரும்பிச் செல்லும்வரை நான் (அதைப்) பார்த்துக்கொண்டேயிருந்தேன். வயது குறைந்த இளம் பெண் எவ்வளவு நேரம் கேளிக்கை (விளையாட்டு)களைக் கேட்டுக்கொண்டு(ம் பார்த்துக் கொண்டும்) இருப்பாள் என்பதை நீங்களே மதிப்பிட்டுக்கொள்ளுங்கள்.126 அத்தியாயம் :
Turkish
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "(Bir bayram günü) Habeşliler harbeleriyle oynuyoriardı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana perde oldu, ben de onları seyrediyordum. Ben kendim bırakıp gidinceye kadar onları seyredip durdum. Oyun ve eğlenceyi işitip yaşı küçük bir kız çocuğunun halinin ne olacağını kendiniz ölçüp biçin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Birinci kadın dedi ki: Kocam zayıf bir deve etidir." Yani zayıflığından dolayı ilişilmeyen ve kendisinden hoşlanılmayan cılız bir deve etine benzer. "Bir dağın başında, oldukça kayalık, sert taşlıklı ve çıkılması pek zor bir dağdır. Kolay olmayan Yani eti de semiz değildir (dağa çıkmak) da kolay değildir. Daha sonra özetle yaptığı bu benzetmeleri açıklayarak şöyle demiş gibi oldu: Bu, zayıf dahi olsa devenin etinin alınması için çıkılması kolay bir dağ değildir. Çünkü beğenilmeyen bir şeyeğer yorulmadan, çaba harcamadan bulunabilecek, alınabilecek olursa alınır. Daha sonra et de semiz değildir ki elde edilebilmesi amacıyladağın tırmanılmasındaki meşakkate katlanılmaya değsin. "Ona çıkılsın." Bu da dağın niteliği ile alakalıdır. Nevevi der ki: Cumhur bunu kocanın çeşitli açılardan hayrı az birisi olması anlamına gelen ifadelerle açıklıştır: Ewela o, deve eti gibidir. Mesela koyun eti gibi değildir. Diğer taraftan bu et aynı zamanda zayıf ve bayağı bir ettir. et-Hattabi'nin kanaatine göre kadının kocasını çıkılması zor sarp bir dağa benzetmesi, ahlakının kötü oluşuna bir işarettir. Onun üstünlük tasladığına, büyüklendiğine ve kendisini k ei?iden daha yüce gösterdiğine ve böylelikle hem cimri, hem de kötü huna işaret etmektedir. "İkincisi dedi ki: Kocamın haberini açığa çıkarıp yaymam. Çünkü ben onun açıklamadık hiçbir şeyini bırakmayacağımdan korkarım." Yani onun hayırlarından hiçbir şeyi terk etmeyeceğimden korkarım. "Abur cubur ... " el-Hattabı dedi ki: Onun dışarıya yansıyan kusurları ile gizli saklı sırlarını kastetmiştir. Yine elHattabı dedi ki: O muhtemelen zahiren durumu gizli, fakat içten içe adi Ve bayağı birisi idi. Ebu Said ed-Darır dedi ki: Kadın, kocasının kusurları pek çok, üstün ve faziletli ahlaktan uzak bir ruhi yapıya sahip olduğunu kastetmektedir. "Üçüncüsü dedi ki: Benim kocam uzun boylu, beyinsizin tekidir." Ebu Ubeyd ve bir topluluk (bu anlamı verdiğimiz el-aşennak lafzını) uzun boylu diye açıklamışlardır. es-Se'alibı: Hoşa gitmeyecek kadar uzun boylu, diye açıklamıştır. "Konuşursam bana talak verir, susarsam beni ortada bırakır." Yani eğer onun kusurlarını sayacak olursam ve bunlar ona ulaşırsa beni boşar. Susar, bunları söylemezsem ben onun yanında ortada bırakılmış birisiyim. Ne kocası olan birisi gibiyim, ne de dulum. Nitekim yüce Allah'ın: "Onu askıdaymış gibi bırakmayın. "(Nisa,129) buyruğu da böyle açıklanmıştır. Sanki şöyle demiş gibidir: Ben onun yanında kocası olan birisi gibi değilim ki ondan faydalanabileyim. Boşanmış olan birisi değilim ki ondan başkası ile evlenme imkanım olsun. Böylelikle kadın kendisini yüksek ile alçak bir yer arasında asılı duran ve iki taraftan birisinde yerleşip karar kılamayan bir halde olduğunu söylemektedir. Şarihlerin çoğu, Ebu Ubeyd'in izinden giderek böylece açıklayagelmişlerdir. "Dördüncüsü dedi ki: Kocam Tihame'nin gecesine benzer. Ne sıcaktır ne soğuk. Evimizde ne korku vardır ne de usanç." Ebu Ubeyd dedi ki: Bu sözleriyle kocasından çekinilecek bir şer bulunmadığını kastetmiştir. Başkası da şöyle demektedir: Hoşluğu bakımından Tihame gecesi örnek gösterilmiştir. Çünkü orası çoğunlukla sıcak bir bölgedir. Orada serin ve soğuk rüzgarlar esmez. Gece oldu mu gündüzün sıcağı biraz diner ve gündüzün sıcağında çektikleri sıkıntılara nispetle Tihameliler için gece daha güzel bir hal alır. Bu kadın da kocasını güzel geçimli, mutedil halli, iç dünyasının da kötülüklerden uzak oluşuyla nitelendirerek şunu söylemek istemiştir: Onun ne bir eziyeti vardır, ne de hoşa gitmeyecek bir tutumu. Ben ondan yana güvenlik içindeyim, onun şerrinden korkmam. Ayrıca o usanmak nedir bilmediği için benimle birlikte bulunmaktan dolayı da usanmaz. Yahut kötü huylu olmadığından ötürü onunla birlikte bulunmaktan ben usanmam. Benim onunla birlikte yaşayışımın lezzeti, Tihame halkının mutedil gecelerinden zevk alışlarına benzer. "Beşincisi dedi ki: Kocam içeri girince bir pars gibidir. Dışarı çıkınca da bir arslan gibidir. Alışageldiği şey hakkında da bir şey sormaz." Ebu Ubeyd der ki: Kadın eve girişi esnasında onu över gibi bir üslupla bir şeyin farkında olmamakla nitelendirmektedir. İbn Habib de şöyle açıklamıştır: Yumuşaklığı ve olup bitenden habersizliği yönüyle onu parsa benzetmiştir. Çünkü pars hayalı olmak, şeninin azlığı ve çokça uyumak ile nitelendirilir. "Arslan kesilir (eside)" tabiri "elesed: arslanıldan türetilmiştir. Yani insanlar arasında arslan gibi olur. İbn Ebi Uveys de şöyle açıklamıştır: O eve girdi mi, benim üzerime bir pars gibi atılır. Dışarı çıktı mı ileri atılışında arslan gibi olur. Buna göre onun "üzerime atılır" şeklindeki açıklaması hem övgü, hem de yergi ihtimaline gelir. Birincisi, eve girdiği vakit kendisiyle çokça cima' ettiğine bir işaret olur. Böylelikle kadın bu sözleri ile kendisinin kocası tarafından onu gördüğü vakit duramayacak şekilde çokça sevildiğini belirterek onu övmüş olmaktadır. Onu yerme anlamı ise, tabiatının kaba oluşu yönüyledir. O karısıyla cima' etmeden önce oynaşmak ve sevişmek gibi bir tutumu olmayan birisidir. Aksine yırtıcı bir hayvan gibi atılır. Ya da onun kötü huylu oluşu, kendisini dövüp hırpalaması anlamıyla bir yergi de ifade edebilir. Dışarıya insanlar arasına çıktı mı cüretkarlığı, atılganlığı ve heybeti itibariyle daha ileri derecede bir arslan gibidir. "Altıncısı dedi ki: Kocam önüne geleni yer. İçerken de su kabını kurutur. Yatarken yorganına bürünür, benim hüznümü anlamak için elbiseme elini sokmaz." Silip süpürmekten kastı, onun geriye hiçbir şey bırakmayacak şekilde yemeği bütünüyle bitirmesidir. Su içerken kabı kurutmak ise, kabın dibinde hiçbir şey bırakmaması demektir. "Yorganına bürünmek" ise bir köşede yorganına bürünüp sarılması ve tek başına yatması, onlardan yüz çevirmek suretiyle hanımından ayrı durmasıdır. Bundan dolayı da karısı üzüntülü ve kederlidir. Bu sebeple: "Üzüntümü anlamak için elini elbisemin altına sokmaz" demiştir. Yani hanımının üzüntü ve kederini anlayıp gidermek için elini dahi uzatmaz. Onun bu sözleriyle aciz, beceriksiz ve tembel bir kişi gibi uyuduğunu kastetmiş olma ihtimali de vardır. "el-Bess"den kasıt, kederdir. Aşırı keder ve üzüntü anlamına geldiği de söylenir. Aynı zamanda bu lafız şikayet, hastalık ve dayanılamayan durum anlamına da kullanılabilir. Bu sözleriyle onun kendisini neyin üzdüğüne dair hiçbir şey sormadığını anlatmak istemiş, onu kendisine karşı az şefkatli olmakla, hasta olduğunu görecek olursa, -kocalar bir tarafa, yabancıların yapmayı adet ettikleri gibi dahi olsa- ne halde olduğunu anlamak için elini elbisesinin altına bile sokmamakla nitelendirmiş, yahut bu sözleriyle kendisi ile oynaşmadığını, cima'da bulunmadığını kinaye yoluyla anlatmaya çalışmıştır. Şarihler derler ki: Kadın bu sözleriyle kocasından şikayette bulunmuş, onu yermiş ve ondan payının oldukça az olduğunu anlatmak istemiştir. Buna da daha önce söylemiş olduğu: "Yattı mı yorganına bürünür" sözleri delil teşkil etmektedir. Şöyle demiş gibidir: Kocası kendisinden uzak kalır. Kendisine hanımını yaklaştırmaz. Elini elbisesinin altına sokup ona dokunmaz, tenini tenine değdirmez. Erkeklerin yaptıklarını yapmaz. Böylelikle ona olan sevgisini ortaya koymaz. Buna bağlı olarak ondan payının az olmasından ötürü de keder ve üzüntüsünü ifade etmiş olmaktadır. Kadın onun niteliklerini söylerken bayağı birisini, cimri, açgözlü, değersiz, geçimsiz birisi olmak gibi niteliklerini bir arada söylemiş olmaktadır. Çünkü Araplar çokça yemek ve içmek ile nitelendirdikleri kimseyi yerer, az yemeyi ve içmeyi, çokça cima'da bulunmayı da övünülecek bir şey kabul ederler. Çünkü bu erkekliğin sağlıklı oluşunu gösterir. "Yedincisi dedi ki: Benim kocam aciz ve beceriksizin tekidir." Iyad dedi ki: Kocasını acizlik ile ve kötü geçimli birisi olmak bakımından en ileri derecede h.ılunmakla, kendisine eziyet etmekle birlikte de onun ihtiyacını karşılamaktan yana aciz kalmak, onunla konuştuğu takdirde kendisine sövüp saymak, onunla şakalaşacak olursa kafasını yarmak, onu klZdıracak olursa organlarından birisini kırmak yahut derisini kesmek ya da malına hücum etmek gibi bir iş yaptığını yahut bütün bunları bir arada yaparak onu dövdüğünü, yaraladığını, bir azasını kırdığını, ona incitici sözler söyleyip malını aldığını ve böylece pek çok kusurunun bir arada bulunduğunu anlatmak istemiştir. "Sekizincisi dedi ki: Kocama dokunmak tavşana dokunmakgibidir. Onun kokusu da hoş kokulu bir bitkiye benzer." Zerneb, kokusu oldukça hoş bir bitkidir. Bu sözleriyle kinaye yoluyla ahlakının güzelliğini, çokça temiz olup zarif1iğinden ötürü hoş koku kullandığından terinin de hoş koktuğunu anlatmak istemiş de olabilir. Bu sözleriyle konuşmasının hoş ve güzelolduğunu anlatmak yahut geçimi ve davranışı güzelolduğundan ötürü onu övmek istemiş olma ihtimali de vardır. "Dokuzuncusu dedi ki: Kocamın evi yüksek direklidir. Kılıcının ham ayılı uzundur, külü pek çoktur. Evi de toplantı meclisine pek yakındır." Kocasının evini yüksek (direkli) ve yüksekte bulunmak ile nitelendirmiştir. Çünkü soyıuıali\_ evlerini bu şekilde yüksek yapar ve yüksek yerlerde kurarlardı. Gidenler, gelenler onların evine gelsin diye. Bu sebeple onların evlerinin uzunluğu, ya şereflerinin fazlalığı ya da kendilerinin boylarının poslarının uzunluğu dolayısıyla idi. Başkalarının evleri ise yüksek değil, alçaktır. "en-Nicad", kılıcın hamayılı demektir. Bu sözleriyle boyu uzun olduğundan dolayı kılıcının hamayılının da uzun olmasının gerektiğini anlatmak istemiştir. Bu sözleri ile onun, kılıcı bulunan birisi olduğunu anlatmış ve böylelikle kahramanlığına da işaret etmiş bulunmaktadır. "Külü çok" sözü ile de onun misafirlerini konuk ettiğini anlatmak için yaktığı ateşin asla sönmediğini, böylelikle misafirlerin o ateşi görerek misafir kalacakları bu yerin yolunu bulduklarını, bundan dolayı da külünün çok olduğunu anlatmak istemiştir. "Evinin toplantı meclisine yakın oluşu"nu anlatırken kullanılan "en-nadi" ve "en-nediy" lafızları kavmin meclisi, toplantı yeri demektir. Bu sözleriyle kavmi arasında şerefli birisi olmakla onu nitelendirmiş oluyor. Bu sebeple kavmi herhangi bir hususu görüşecek ya da danışacak olurlarsa gelir, onun evine yakın bir yerde otururlar, onun görüşünü alıp uygularlar. Yahut o kendisi ile karşılaşılıp, kolaylıkla görüşülebilsin diye evini insanların evlerinin ortasına kurmuştur. Böylelikle gidene gelene, misafir kalmak isteyene daha yakın olur. Sözlerinin sonucu şudur: Bu kadın kocasını efendi birisi, kerim birisi, güzel ahlaklı ve geçimi hoş birisi olarak belirterek nitelendirmektedir. "Onuncusu dedi ki: Kocam Malik'tir. Nelere maliktir? Onun malik oldukları (hatırınıza gelenlerden) hayırlıdır. Onun çökecek yerleri pekçok, otlakları pek az, çok sayıda develeri vardır. Bu develer ud sesini duydular mı kesinlikle helak olacaklarına inanırlar." Yakub İbn es-Sikktt ve İbnu'I-Enbarl'nin rivayetlerinde "ve o ölüm tehlikesi bulunan hallerde kavmin önünde gider" fazlalığı da vardır. Böylelikle kadın onun çok varlıklı, çok kerem sahibi, oldukça misafirperver, pek çok güzel tarafları bulunup son derece övülmeye değer niteliklere sahip olduğunu ifade etmiş olmaktadır. Bununla birlikte onu kahramanlıkla da nitelendirmiştir. Çünkü tehlikeli hallerden kasıt, savaşlardır. O, kahramanlığından emin olduğundan ötürü arkadaşlarının önünden gider. "Artık onlar kesin olarak helak olacaklarını anlarlar" sözlerinin anlamı da şudur: Bu kimse misafirlerini ağırlamak için deve kesme adeti çokça görülen birisidir. Ayrıca misafirlere çokça sevindiğinden ötürü onlara içecekler ikram eder, onları eğlendirir yahut bu aşırı sevinci dolayısı ile şarkılarla onları karşılar. O vakit develer de bu şarkı seslerini işittiler mi mutlaka kesileceklerini anlarlar. "Onbirinci kadın" olan Üm mü Zer' dedi ki: " ... hareket ettirir", yani kulakla- ( rını kadınların adeti üzere altınla, inciyle ve buna benzer küpe ve benzeri diğer takılarla doldurup süslenmesini sağlar. "Beni ferahlattı", yani o, karısını sevindirdi, o da sevindi. İbnu'l-Enbarı der ki: Beni tazim etti, ben de kendi büyüklüğümü anladım, demektir. İbnu's-Sikktt de: Beni övdü, benimle iftihar etti, ben de bundan dolayı övündüm, diye açıklamıştır. "Sonra beni atları kişner, develeri böğürür ... bir toplum arasına getirdi." Bundan anlaşılan şu ki: Kocası kendisini dar ve sıkıntılı bir geçimden; at, deve, ekin ve daha başka pek çok servetin bulunduğu bir toplum arasına taşımıştır. "Halim kalmayıncaya kadar bol bol süt içerim." Bu sözleriyle kocasının yanında üstün bir değerinin olduğuna, imkanlarının çok bolalduğuna ve bundan dolayı da bakımlı ve sevinçli, neşeli olduğuna işaret etmektedir. "Ebu Zer'in anası! Ebu Zer'in anası nasıl birisidir? Onun zahire anbarları, eşyalarını koyduğu hararları pek büyüktür." O kayınvalidesini araç gereçlerinin, eşyalarının, kumaşlarının pek çok, malının çok fazla, evinin pek büyük olmasıyla nitelendirmektedir. Eğer bu gerçek anlamı ile söylenmişse servetinin çok büyük olduğunu gösterir. Yahut hayırların çokluğu (servetin bolluğu), geçiminin rahatlığı olduğu ve kendilerine misafir gelenlere iyi davranıldığını kinaye yoluyla anlatmaktadır. Çünkü Araplar: "Filanın evi geniştir" derken, "gelen misafirlere çokça ikram eder" demek isterler. Kayınvalidesinin niteliklerini anlatırken kocasının annesine karşı çok iyi davrandığını ve yaşının da pek büyük olmadığını anlatmış olmaktadır. Çünkü bu tür niteliklere sahip bir annesi bulunan bir kimsenin çoğunlukla görülen hali budur. "Ebu Zer'in bir de oğlu var. Onun oğlu nasıldır? Yattığı yer, kılıcı çekilmiş bir kın gibidir. Dört aylık bir kuzunun kolu ile doyar." Gördüğüm kadarıyla kadın bu kocasının oğlunun kendisine külfetinin az olduğunu anlatmaktadır. Çünkü kadın çoğunlukla kocasının kendisinden başka olma oğlunu pek çekemez. Fakat bu çocuk bu kadının yükünü hafifleten birisi imiş. Evine girecek olursa ve mesela onun evinde öğlen uykusuna yatacak olursa ancak bir kılıcın kınından sıyrılacağı kadar bir süre yatar sonra ona ağırlık vermemekteki titizliği dolayısı ile uyanıverir. Kadının aynı şekilde "dört aylık bir kuzunun kolu ile doyar" sözleri ile de ondan bir şeyler almak şöyle dursun, yanında bulunan şeylerden yemeye dahi ihtiyacının olmadığını, aksine yanında bir şey yiyecek olsa kendisinin açlığını ve susuzluğunu dindirecek kadar asgari miktar ile yetindiğini anlatmaktadır. "Kızının vücudu elbisesini doldurur" ifadesi, fiziksel yapısının mükemmel ve bedeninin yumuşak olduğunu kinaye yoluyla anlatmaktadır. "Emsalini kıskandırır, hayrete düşürür." el-Heysem İbn Adiy'in rivayetinde "emsalini ağlatır" şeklindedir. Yani onun içinde bulunduğu hali görüp rskandığından dolayı ağlarlar. "Sırlarımızı kimseye açıklamaz." Bu sözleri ile hıyanetten oldukç,\uzak olduğunu, mübalağalı bir şekilde anlatmak istemiştir. "Evimizde çer çöp bırakmaz." Yani evin içini temiz tutarak, çöpünü evden uzaklaştırıp dışarıya atarak evi düzene sokar. "Ve ey Ummu Zer'! İstediğin gibi ye, iç, akrabana da ihsan et, dedi." Onlara yiyecek ihsan etmek suretiyle akrabalık bağlarını gözet ve onların maddi darlıklarını genişlet. Kısacası o kocasını şahsı itibariyle efendilik ve kahramanlıkla, cömertlik ve lütufkarlıkla nitelendirmektedir. Çünkü bu ikinci kocası ona malından dilediğini yiyebileceğini, ondan dilediğini yakınlarına hediye edebileceğini söylemiş ve böylelikle ona olan lütuf ve ihsanını alabildiği kadar ileriye götürmüştür. Bununla beraber bu ikinci kocasının nezdindeki durumu, Ebu Zer'e kıyasla daha alt seviyede idi. Buna sebep ise Ebu Zer'in onun ilk kocası oluşu, onun sevgisinin kalbinde yer edişidir. Nitekim: "Sevgi ancak ilk sevgiliye karşı beslenendir" denilmiştir. "Ben sana karşı Ebu Zer'in, Ümmü Zer'e davrandığı gibi davrandım." Yani yüce Allah'ın ezell ilminde benim sana karşı durumum bu idi. el-Heysem İbn Adiy'in rivayetinde şu fazlalık vardır: "Ülfet ve vefakarlıkta (böyle idim) yoksa ayrılık ve uzaklaştırmakta değiL" Nesai ve Taberanı şu fazlalığı zikretmektedirler: "Aişe dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Hayır, sen Ebu Zer'den hayırlısın." Allah Rasulü bu sözlerini gönlünü hoş tutmak, kalbini rahatlatmak ve bütün benzetme yönleri ile Ebu Zer'in bütün hallerine benzeme yanılgısını bertaraf etmek için söylemiş gibidir. Çünkü Ebu Zer'de bu halin dışında kadınların hoşlanmayıp yerecekleri bir özellik yoktu. Hadisten Çıkartılan Sonuçlar Bu hadisten -kaydedilenler dışında- daha başka sonuçlar da çıkarılabilir: 1- Koca, hanımı ile yasaklanmış hususlara götürmediği sürece mubah hususları konuşarak onunla ünsiyet kurmasını bilmelidir. 2- Bazı hallerde şakalaşmak ve bu hususta işi ileriye götürmek, erkeğin hanımı ile hoşlanacak şekilde konuşması, onu sevdiğini söylemesi, kendisine karşı haksızca davranmasına ve ondan yüz çevirmesine sebep teşkil edecek bir kötülüğe götürmediği sürece, uygun ve güzel görülmüştür. 3- Mal ile övünmek yasaklanmış bir şeydir. 4- Dinı bakımdan fazilet sayılan hususların zikredilmesi caiz olduğu gibi, erkeğin hanımına karşı durumunu haber vermesi ve bunu onlara hatırlatması da caizdir. Özellikle onlardaki iyilikle re karşı nankörlük tabiatı depreştiği zaman. 5- Kadının, kocasının iyilik ve ihsanlarını zikretmesi caizdir. 6- Erkeğin hanımlarından birisini kumalarının huzurunda özel birtakım söz ya da davranışlar ile taltif etmesi de caizdir. Ancak bunun haksızlığa götürecek bir eğilim göstermekten uzak kalınabileceği halde caizliği sözkonusudur. Bundan önce Hibe bahislerinde, erkeğin hanımlarından birisine -diğer hanım ya da hanımlarının haklarını eksiksiz vermesi şartıyla- özel birtakım ihsan ve ta1tiflerde bulunabileceği geçmiş bulunmaktadır. 7- Erkeğin, zevcesiyle nöbet günü dışında konuşması caizdir. 8- Geçmiş ümmetierden söz etmek ve ibret almak için onları örnek göstermek caiz olduğu gibi, nefsin hoşlanıp rahatlaması amacıyla da geçmişe dair birtakım haberleri ve hoşa giden, nadiren rastlanılan kıssaları anlatmak da caizdir. 9- Kadınların kocalarına karşı vefakar olmaları, gözlerinin yalnızca kocalarını görmesi ve iyiliklerine teşekkür ile karşılık vermeleri teşvik edilmektedir. 10- Kadınların durumunu ve. güzelliklerini erkeğe anlatmak caiz olmakla birlikte, bunun şahıs olarak tanınmayan kadınlar hakkında olması gerekir. Bu hususta yasak olan, kadının, erkeğin huzurunda muayyen bir kadının niteliklerini anlatması yahut erkeklerin kasten bakmaları caiz olmayan şekilleriyle onların sözkonusu edilmesidir
Urdu
ہم سے عبداللہ بن محمد نے بیان کیا، کہا ہم سے ہشام بن عروہ نے بیان کیا، کہا ہم کو معمر نے خبر دی، انہیں زہری نے، انہیں عروہ نے اور ان سے عائشہ رضی اللہ عنہا نے بیان کیا کہ کچھ فوجی کھیل کا نیزہ بازی سے مظاہرہ کر رہے تھے، تو رسول اللہ صلی اللہ علیہ وسلم نے ( اپنے جسم مبارک سے ) میرے لیے پردہ کیا اور میں وہ کھیل دیکھتی رہی۔ میں نے اسے دیر تک دیکھا اور خود ہی اکتا کر لوٹ آئی۔ اب تم خود سمجھ لو کہ ایک کم عمر لڑکی کھیل کو کتنی دیر تک دیکھ سکتی ہے اور اس میں دلچسپی لے سکتی ہے۔